Eşitsizlik: Sürdürülebilir İşin Kör Noktası

İklim değişikliği herkesi etkiliyor ancak bu etkiler büyük ölçüde eşitsiz şekillerde yaşanıyor. Bu sorunu ele almak ve gerçek, sürdürülebilir değişimi yönlendirmek için işletmeler, sürdürülebilirlik stratejilerinin mevcut eşitsizlikleri daha da kötüleştirmediğinden emin olmalı.

Gerçek sürdürülebilir kalkınma söz konusu olduğunda, işletmelerin hala bir kör noktası var. Eşitsizlik düzeylerinin ortaya çıkardığı sistemik riski ele almakta toplu olarak başarısız oluyoruz. Bu bir insani trajedi ve uzun vadeli, anlamlı sürdürülebilir değişimin önünde büyük bir engel.

Eşitsizliği ele almak – bir iş zorunluluğu

Credit Suisse‘in hesaplamalarına göre, 2012 ile 2022 arasında yaratılan 127,5 trilyon dolarlık yeni servetin %54’ü dünyanın en zengin %1’ine gitti. Ve yalnızca % 0,7’si, ağırlıklı olarak Küresel Güney’de olmak üzere dünya nüfusunun yarısını oluşturan dört milyar insana gitti.

Gerçeklik ve zorluk daha da keskinleştikçe ve göz ardı edilmesi zorlaştıkça, işletmeler acil ve sistemik eşitsizlik riskiyle karşı karşıya kalıyor. Siyasi ve ekonomik sistemimize olan güveni aşındırıyor, sosyal dokuyu çözüyor, sivil ve siyasi huzursuzluğu körüklüyor ve ekonomik büyümeyi kısıtlıyor. 30’dan fazla büyük şirketten oluşan bir grup, Mayıs ayında Eşitsizlikle Mücadele için İş Komisyonu (Business Commission to Tackle Inequality – BCTI) altında, artan eşitsizliğin iş dünyası için kötü olduğunu öne süren bir rapor çıkartmak için bir araya geldi. Bu raporda, artan eşitsizliğin aşağıdakilere nasıl katkıda bulunduğunu vurgulamaktadır:

  • giderek değişken bir iş ortamı
  • tedarik zinciri güvensizliği
  • üretkenlik ve yenilikçiliğin aşınması
  • düzenleme ve uyumluluk riskleri
  • itibar riski

Bu yüzden, yatırımcıların tüm portföyleri için “sistemik risk” oluşturması nedeniyle, eşitsizlikle ilgili konularda kurumsal performansın giderek daha fazla yatırımcı önceliği olarak kabul edilmesi şaşırtıcı değil. Buna cevaben, sosyal ve eşitsizlikle ilgili riskler için finansal raporlama için yeni bir çerçeve geliştirilmektedir. Amaç, iklim ve doğa için TCFD ve TNFD çerçevelerine benzer bir raporlama çerçevesi geliştirmektir.

Eşitsizlik ve iklim değişikliği: Madalyonun 2 yüzü

İş ve ekonomik maliyet ile muazzam insani sonuçların yanı sıra, eşitsizlik aynı zamanda dünyanın iklim değişikliği gibi varoluşsal küresel tehditleri ele alma becerisini de baltalıyor. Zengin ülkeler endüstrileri ve işgücünü gelişmekte olan ülkelere yaptırdıkça, emisyonlar artıyor – çünkü bu ülkelerin çoğu endüstrilerini küresel iklim politikalarına göre dönüştürmedi veya daha sürdürülebilir hale getirmek için modernize etmedi. Ek olarak, gelişmekte olan ülkelerdeki yoksulluk genellikle toplulukları çevre üzerinde daha fazla baskı yapmaya zorluyor – bu da sürdürülemez tarımsal uygulamalara, ormansızlaşmaya ve doğal kaynakların aşırı kullanımına yol açabiliyor.

Dolayısıyla eşitsizlik, aynı anda karşılıklı olarak eşitsizliği körükleyen iklim değişikliğini kötüleştiriyor. Örneğin, daha fakir ülkeler, iklim değişikliğinin neden olduğu aşırı hava olaylarından kurtulacak kaynaklardan yoksun. Benzer şekilde, iklim kötüleştikçe temiz su, gıda ve yeterli barınma gibi kaynaklara erişim azalıyor ve bu da güvensizliği ve eşitsizliği daha da şiddetlendiriyor.

Sürdürülebilir çözümler tüm sesleri kapsamalı

Herkesin iklim değişikliğinin etkilerini eşit şekilde hissetmeyeceği açık. Pek çok topluluk, köklü toplumsal ve sistemik eşitsizlikleri birleşmesiyle diğerlerinden daha fazlasını kaybedecek. Buna rağmen, iş çözümleri söz konusu olduğunda genellikle konuşmanın dışında bırakılanlar tam da bu insanlar – iklim değişikliğinin etkilerini en şiddetli şekilde hissedecek olanlar. Bu tehlikeli tutarsızlık, iklim sorununa ilişkin bakış açılarını ve önerilen çözümlerin başarısını ve uygunluğunu sınırlayabilir. İklim değişikliğinden en kötü şekilde etkilenenlerin ihtiyaçlarını ele almamız ve onların seslerini ve deneyimlerini karar alma süreçlerine dahil etmemiz çok önemli.

Bunu yapmak, gelecekte olabilecek değişikliklerden etkilenmeyen kurumsal stratejilerin oluşumuna da yardımcı olacaktır. Bugüne kadar işletmelerin, iklim değişikliğinden olumsuz etkilenme olasılığı en yüksek olan grupların bakış açılarını konuşmalarına ve bunu ele alma stratejilerine dahil etme konusunda özellikle proaktif olmadıklarını gözlemliyoruz. Fakat olmalılar. Bu toplulukların zorluklarının ve içgörülerinin dikkate alınması sadece adil olmakla kalmaz, aynı zamanda kısa ve uzun vadeli sürdürülebilirlik önceliklerini belirleme söz konusu olduğunda bir işletmenin başarısı ve başarısızlığı arasındaki fark olabilir.

İş etkisini ve hak sahiplerini yeniden düşünmek

Çifte önemlilik yaklaşımı ise bu durumu değiştirecek ve işletmelerin, kendi etkilerini ve hak sahiplerini dikkate alma biçiminde muazzam bir değişime yol açacak. Çifte önemlilik, kuruluşların iki tür paydaşla ilişki kurmasını gerektiriyor: bilginin kullanıcıları ve kuruluşun faaliyetlerinden etkilenen paydaşlar veya kuruluşun faaliyetlerinden etkilenen/etkilenebilecek “hak sahipleri”. Bu değişimi desteklemek için şirketler, bir etkinin önemini, ciddiyetine ve olasılığına göre değerlendirmeli. Bu metodoloji, hak sahibine vurgu yapan yerleşik insan hakları etki değerlendirme metodolojilerinden yararlanıyor.

Bu eşitsizlik bakış açısından iyi bir haber. Hak sahiplerinin görüşlerini dikkate alan bir şirketin, daha fazla eşitsizlikle karşı karşıya kalanların görüşlerini dikkate alma olasılığı çok daha yüksek.

İleriye giden yol

İklim değişikliği herkesi etkiliyor ama büyük ölçüde eşitsiz şekillerde. Bunu ele almak ve gerçek, sürdürülebilir değişimi yönlendirmek için işletmeler, sürdürülebilirlik stratejilerinin mevcut eşitsizlikleri daha da kötüleştirmediğinden emin olmalı. Bu bir gecede olmayacak; ancak hak sahiplerinin ve etkilenen paydaşların kim olduğunun ve işletmenizin iklim değişikliğine katkısının onları nasıl etkileyebileceğinin daha iyi anlaşılmasıyla başlar.

Çifte önemlilik ve BCTI’nin sosyal ve eşitsizlikle ilgili risklere ilişkin yeni finansal raporlama çerçevesi bu konuda yardımcı olabilir. Sonuç olarak, her ikisi de, yalnızca bu sorunların iş üzerindeki etkisini değil, sürdürülebilirlikle ilgili konularda iş etkilerini ele almaya ve açıklamaya yönelik daha geniş ve olumlu bir değişimi yansıtıyor. Etkiye yönelik bu bütüncül yaklaşım, eşitsizlikleri azaltmanın ve anlamlı sürdürülebilir değişim yaratmanın anahtarıdır.

Haberi Paylaşın

Share on linkedin
LinkedIn
Share on twitter
Twitter
Share on whatsapp
WhatsApp
Share on facebook
Facebook

Sürdürülebilirlik Raporları SDG Map Turkey'de!

SDG Map Turkey E-Bülten